Come Play

Kriter | Değer |
Vizyon Tarihi | Belirsiz (ABD Vizyonu: 30 Ekim 2020) |
Film Kategorisi | Dram, Korku |
Yönetmen | Jacob Chase |
Senarist | Jacob Chase |
Yapımcı | Amblin Partners, The Picture Company |
Oyuncular | Azhy Robertson (Oliver), Gillian Jacobs (Sarah), John Gallagher Jr. (Marty), Winslow Fegley (Byron) |
Ülkesi | ABD |
Platformlar | Sinema Dijital Platformlar |
Teknolojinin Karanlık Yüzü ve Larry Efsanesi
“Come Play”, modern korku sinemasının en güncel korkularından birini, yani ekranlara olan aşırı bağımlılığı ele alarak, türün klasik formüllerine güncel bir dokunuş katıyor. Yönetmen Jacob Chase, filmin temelindeki Larry adlı gizemli yaratığı, dijital bir efsane olarak kurguluyor. Larry, sadece bir canavar değil, aynı zamanda yalnızlığın ve iletişimsizliğin dijital dünyadaki somutlaşmış hali.
Filmin en ürkütücü yanı, Larry’nin dünyaya girmek için Oliver’ın cihazlarını kullanmasıdır. Gözlemlediğimiz bir sahnede, Larry’nin bir e-kitap aracılığıyla kendini Oliver’a tanıtması ve bir uygulamadaki kamera fonksiyonuyla görünür hale gelmesi, izleyicinin günlük teknoloji araçlarına olan güvenini sarsıyor. Bu durum, filmi sadece bir jump scare (ani korku) gösterisinden çıkarıp, sosyal bir yoruma dönüştürüyor: Dijital dünyadaki “arkadaşlık” arayışımız, bizi görünmez tehlikelere ne kadar açık hale getiriyor?
Larry’nin kendisini yanlış anlaşılmış bir canavar olarak tanımlayan bir hikayeyle gelmesi ve Oliver’dan “arkadaş” istemesi, filmin dramatik ağırlığını artırıyor. Bu canavar, aslında Oliver’ın yalnızlığına ve ailesi içindeki iletişim kopukluğuna bir ayna tutuyor. Yaratığın, fiziksel etkileşim yerine ekranlar aracılığıyla tezahür etmesi, filmin ekran bağımlılığı üzerine yaptığı eleştiriyi keskinleştiriyor.
Duygusal Derinlik: Oliver ve Ebeveynlerin Mücadelesi
“Come Play”, başarılı bir korku filmi olmanın yanı sıra, aile içi iletişimsizlik ve ebeveynlik dramını derinlemesine işleyen bir yapımdır. Oliver’ın non-verbal otizm spektrumunda olması, karakterin hikayesini daha karmaşık ve duygusal hale getiriyor. Oliver, konuşma yetisi olmadığı için dünyayla sadece cihazları aracılığıyla iletişim kurabilirken, bu cihazlar aynı zamanda onu tehlikeye atıyor. Bu, ebeveynleri Sarah (Gillian Jacobs) ve Marty (John Gallagher Jr.) için karmaşık bir ikilem yaratıyor.
Film, canavar Larry’nin tehdidi üzerinden, Sarah ve Marty’nin evliliklerindeki kopukluğu ve çocuklarının özel ihtiyaçlarıyla başa çıkma mücadelelerini de gözler önüne seriyor. Larry’nin ortaya çıkışı, ebeveynleri ortak bir amaç uğruna bir araya gelmeye zorluyor: Oğullarını kurtarmak. Bu dinamik, filmi korku soslu bir ebeveynlik hikayesine dönüştürüyor. Tıpkı The Babadook gibi filmlerde olduğu gibi, buradaki canavar da aile içindeki çözülmemiş sorunların ve bastırılmış korkuların bir metaforu haline geliyor.
Gillian Jacobs’ın Sarah rolündeki performansı, filmin duygusal ağırlığını taşıyor. Sarah’nın, çocuğunun zaten savunmasız olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi ve onu korumak için fedakarlık yapma noktasına gelmesi, izleyiciyi derinden etkileyen bir annelik portresi çiziyor. Film, ebeveynlerin sadece canavarla değil, aynı zamanda kendi iletişimsizlikleriyle de savaşmak zorunda olduğunu güçlü bir şekilde vurguluyor.
Oyunculuk Başarısı: Azhy Robertson’ın Etkileyici Performansı
“Come Play”in başarısında en büyük paylardan biri, başroldeki genç oyuncu Azhy Robertson‘a ait. Daha önce Marriage Story gibi dramatik yapımlarda rol alan Robertson, bu filmde Oliver gibi zorlu ve non-verbal bir karaktere hayat veriyor. Oliver’ın duygularını sadece yüz ifadeleri, vücut dili ve cihazları aracılığıyla aktarması gerekiyordu ve Robertson bu görevin altından başarıyla kalkıyor.
Robertson’ın performansı, Oliver’ın yalnızlığını, korkusunu ve Larry ile kurduğu karmaşık ilişkiyi inandırıcı bir şekilde yansıtıyor. Oliver’ın sadece bir korku kurbanı değil, aynı zamanda anlaşılmayı arayan bir çocuk olduğunu hissettirmesi, filmin Dram yönünü güçlendiriyor.
Gillian Jacobs ve John Gallagher Jr.’ın canlandırdığı ebeveynler, korku filmi klişelerinin ötesine geçerek, gerçekçi ve yorgun bir çift portresi çiziyor. Onların Amerikan “Amblin” filmlerinin ruhuna uygun olarak, kalpte sevgi ve empati barındıran bir aile dinamiği sunma çabası, filmin korku ve kalp dengesini kurmasını sağlıyor. Winslow Fegley’in canlandırdığı Byron gibi yan karakterlerin Oliver ile olan eski arkadaşlık hikayesi, Oliver’ın sosyal izolasyonunun derinliğini göstererek, hikayenin duygusal katmanlarını artırıyor.